Sürmene Bıçağı




Sürmene, Karadeniz kıyısı boyunca sahile paralel bir şekilde uzanan, mavi ile yeşilin birleştiği güzel bir ilçemizdir. Gürül gürül akan dereleri, lezzetini toprağından ve suyundan alan çayı, mimarî hususiyetleri ile baş döndüren konakları, Sürmene’yi farklı yapan özelliklerdir.

Sürmene bıçağının tarihinin, M.Ö. 1000 yıllarına kadar uzanmakta olduğu rivayet edilir. Maden kaynakları zengin olan bölgenin bıçağının meşhur olmasındaki en önemli sebep, ustaların çeliğe su vermedeki maharetinde saklıdır. Eski tarihlerde çeliğe su verme işi yunus yağı ile yapılmaktaymış. Sonradan yunus yağı yasaklanınca, normal su kullanılır olmuş. Eski ustalar yunus yağı ile su verilen bıçakların daha iyi ve keskin olduğunu söylemektedirler.

1952 yılında suç aleti kapsamına alınıp, üretimi ve satılması yasaklanana kadar, Sürmene’de 250 civarında ev imalathanesinde üretilmekteydi. Sürmene’de bıçak üretiminin yaygınlığının nedeni balıkçılığın yaygın olmasıydı; bıçağa su verme işlemini bile yunus balığının içinde yapanlar vardı.

Sürmeneli ustaların diğer bir özelliği de Anadolu’da diğer geleneksel bıçak yapımcıları olan Afyon, Tosya, Bursa bıçakçılarından farklı olarak, imalatta kullandıkları pek çok aleti de kendilerinin imal etmesiydi. Bıçağın tesviyesini motor kullanmadan, toprağa saplanmış iki çatallı direğin ortasına geçirilmiş bir bileği taşını el yardımıyla döndürerek yaparlardı. Sap kısmını oluşturan boynuz ısıtılırak kalıba koyulur, mengene ile sıkıştırılıp, şekil verilir, üzerine gümüş işleme süs takılırdı. Sürmene bıçağının kılıfının dışı buzağı derisinden, içindeki hazne ise kızılağaç odunundan yapılır, içi küçük bir meyve bıçağının nadiren bir üçüncü bıçağın daha gireceği şekilde oyulurdu.